Binlerce yıl önce Prometheus Tanrı Zeus’u kandırarak Ateş tanrısından ateşi çalar ve insanoğluna verir. Böylece insanoğlunun karanlıkları aydınlatması mümkün olur. Olimpos dağındaki Zeus bu duruma çok öfkelenir ve ceza olarak Prometheus’u Kafkas dağlarında zincire vurdurur. Ancak ceza bununla bitmez, bir kartal her gün gelir ve Prometheus’un karaciğerini yer. Ne var ki, karaciğer her gece yenilenir ve Prometheus ölemez, işkence çeker. Yunan mitolojisinde karaciğerin rejeneratif kapasitesi binlerce yıl önce Prometheus mitinde bu şekilde dile getirilir.
Eski Yunanlı şair Hesiod şiirlerinde ruhun ölümsüzlüğünü karaciğerin ölümsüzlüğüne, yenilenmesine bağlar Modern tıpta ise karaciğerin bu inanılmaz rejeneratif yeteneği 19. Yüzyılın başlarında ortaya konulmuştur. Eski Yunanlılar karaciğeri hayatın, tutkunun, arzunun, ruhun ve zekanın merkezi olarak Kabul ederlerdi. Eski Yunancada karaciğerin adı “hepar” olarak geçmektedir ve muhtemelen zevk anlamına gelen ‘gdomg” (hedoni) kökünden gelmektedir.
Tıpta latince ve eski Yunancadan gelen adlandırmalar evrensel olarak kabul edilmiştir ve bu şekilde kullanılmaktadır.Karaciğer halen hepar/hepato olarak adlandırılmaktadır. aha sonraki dönemlerde Hipo Galen, Avicenna gibi tıp tarihinin babası olan hekimler de karaciğerin yaşamsal önemini vurgulamış, çizimlerinde kitaplarında karaciğer ve safra yollarına detaylı olarak yer vermişler ve bu organın önemini vurgulamışlardır.
Günümüzde modern tıbbın geldiği noktada karaciğerin sağlıklı yaşamın merkezinde oturduğu yadsınamaz. Karaciğer metabolizmanın en önemli organlarından organlarından biridir, hatta mihenk taşıdır. Adeta büyük bir laboratuvar gibi farklı kategorilerde çalışır. Vücudun en büyük solid organı olan karaciğer yaklaşık 1.5 kg ağırlığındadır. Karaciğer protein, yağ, karbonhidrat sentezi ve depolanması, safra asiti ve tuzlarının üretilmesi ve salgılanması, vitamin ve minerallerin depolanması, zararlı maddelerin detoksifikasyonu, bağışıklık cevabı oluşturma gibi pek çok önemli görevi yerine getirir.
Hepatositlerde üretilen safra sıvısı safra kanallarıyla karaciğerin üzerinde yer alan safra kesesine iletilir ve yağlı yemeklerin tüketilmesinin ardından bağırsaklara salgılanarak yağların emilimini sağlar. Karaciğer dokusunu oluşturan hücreler yani hepatositler binlerce yıldır bildiğimiz gibi yenilenme gücü oldukça yüksek hücrelerdir. Hepatositler bu zorlu görevleri yerine getirirken normal süreç içinde hasarlanabilirler. Hücrede hasar oluşması ile birlikte komşuluğundaki sağlam hücrelere giden haberci sinyaller bu hücrelerde bölünmeyi başlatır. Böylece organın yenilenmesi ve hasarın tamiri mümkün olmaktadır.
Günlük hayatımız sırasında çevresel maruziyetler, besinler, ilaçlar gibi pek çok yolla toksik maddelere maruz kalırız. Pestisitler, ağır metaller, alkol, ilaçlar, trans yağlar, gibi pek çok zararlı madde dolaşıma karışarak kan yoluyla önce karaciğere gelir. Karaciğer adeta bir gümrük noktası gibi çalışır. Oraya uğrayıp kontrolden geçmeden dışarıdan gelenmaddelerin ana kan dolaşıma katılmasına izin verilmez. Bunun yanı sıra vücudumuzun diğer bölgelerine organ ve dokuların normal metabolic faaliyetleri sonucu çıkan atık maddeler, son ürünler de gerekli işlemlere uğramak, tabir yerindeyse son değerlendirme için karaciğere gelirler.
Burada karaciğer hücreleri sahip oldukları özel enzim sistemleri ve diğer metaboliclarla bu maddelerin kaderini belirledi. Zararlı maddelerin atılması için uygun şekilde paketlenmesi, atılımın gerçekleşeceği organa uygun hale getirilmesi, daha az zararlı bileşiklere dönüştürülmesi ya da kullanılabilecek kıy vitamin, mineral ya da yapıtaşı olan bileşiklerin depolara alınması gibi işlemler karaciğerde gerçekleştirilir.
Karaciğer hücreleri özel lobuler bir yapıdadır. Karaciğerdeki damarlar, safra kanalları adeta bir bal peteği gibi hegzagonal bir şekilde dizilirler ve aralarında bağışıklık sistemi hücreleri, karaciğer dokusunun hücreleri hepatositler ve diğer hücreler yerleşir. Bu şekilde minik pek çok lopçuk bir araya gelerek karaciğer dokusunu oluşturur. Son derece dayanıklı olan bu doku toksik madde yüküne maruz kaldıkça ve yaş aldıkça hasara uğramaya eğilimli hale gelir. Modern hayatın karaciğer yiyen kartalı da toksik maddeler, ağır metaller, ilaçlar, kimyasallar, alkol, virüsler, parazitler ve sağlıksız yaşam tarzıdır.
Zararlı etkenlere maruz kalma süresi ve-veya dozu artıkça sağlıklı karaciğer hücrelerinin sayısı giderek azalır ve yenilenme gücü de giderek azalır. Hasara neden olan etkenlerin önüne geçilemezse organ işlevlerini kaybeder. Artık vücudun gümrüğünde kaçaklar olmaya başlar. Zararlı maddeler detoksifiye edilemez, kanın filtrasyonu yapılamaz, metabolizma atıkları uygun şekilde vücuttan atılamaz, adeta gümrükte zafiyet olur.
Böylece tüm vücutta atık maddeler birikir, proteinler üretilemez, safra yapımı durur, besinlerin sindirim sisteminden emilimi bozulur. Metabolizmada önemli problemler ortaya çıkar, kan şekeri düşer, hipoglisemi atakları olmaya başlar. Antikor adı verilen koruyucu proteinler üretilemediği için bağışıklık sisteminin gücü zayıflar, infeksiyon hastalıklarına yatkınlık olur. Karaciğer hasarına yol açan etkenlerin neden olduğu çeşitli hastalıklar önce hepatite, sonrasında, karaciğer kanserine ya da karaciğer yetmezliğinesiroza neden olur.
Bu hastalıkların son evresinde ise karaciğer koması ve ölüm kaçınılmaz olmaktadır. (2) Tarihe baktığımızda önemli devlet adamlarının ve liderlerin karaciğer hastalığına yenik düştüğünü görmekteyiz. Amerika Başkanı Franklin D. Pierce 1869 yılında 64 yaşında, Amerika Dışişleri Bakanı Daniel Webster 1852 yılında 70 yaşında, Atatürk ise 1938 yılında 57 yaşında, A. A. Allen olarak bilinen Kaliforniya Kabine Bakan (Pentecostal evangelistic healing and deliverance ministry) olan Asa Alonso Allen 1970 yılında 59 yaşında, Hindistan Maharashtra eyaletinin başbakanı olarak iki dönem görev yapan Vilasrao Dagadojirao Deshmukh 2012 yılında 67 yaşında siroz ve-veya karaciğer yetmezliğinden hayatlarını kaybetmişlerdir (3).
Yine bir diğer önemli lider Agostinho Neto kronik hepatite bağlı siroz hastalığından muzdaripken, pankreas kanserine yakalanmış ve Moskova’da geçirdiği operasyon sonrasında 1979 yılında 56 yaşındayken hayatını kaybetmiştir. Kısmen önlenebilir hastalıklar nedeniyle genç ve en verimli çağlarında kaybedilen bu devlet adamları daha uzun yaşayabilseydi, ülkelerine çok daha faydalı olabilirler, daha çok hizmet edebilirlerdi. Bu insanlar hayatlarında pek çok önemli zorluğun üstesinden gelmeyi başarmış, mücadeleler vermişler; ancak bu sırada kendi sağlıklarına yeterince önem vermemişlerdir.
Örneğin; bu önemli liderlerden olan Cumhuriyetimizin Kurucusu Atatürk’ün hayatına kısaca bir bakalım. Gazi Mustafa Kemal Atatürk, asker ve devlet adamı kimliğinin dışında matematik, geometri sevdalısı, dilbilimci, yazar olarak pek çok sıradışı yönü olan bir liderdi. Uluslararası arenada 20. Yüzyılın en büyük lideri kabul edilmektedir ve çok verimli olduğu bir çağda ve genç yaşta hayata veda etmiştir. Atatürk’ün sağlık öyküsüne baktığımızda sıtma, nefrit, kalp krizi gibi oldukça önemli hastalıklar geçirdiğini görüyoruz.
Öyküdeki diğer önemli noktalar ise mücadelelerle dolu hayatının yarattığı ruhsal yük, stress, tütün ve alkol kullanımı, düzensiz beslenme, uyku hijyeninin bozukluğudur. Sanki mitolojideki kartal bu kez Atatürk’ün karaciğerini yemek üzere iş başındadır. Hekimler hayatının son döneminde siroz hastalığını teşhis ettiler. (4).
Atatürk 57 yıllık ömrünün çoğunu savaş meydanlarında cephelerde geçirmiş, Trablusgarp Savaşı, İkinci Balkan Savaşı, Çanakkale Savaşı, Kurtuluş Savaşı, Sakarya Savaşı Büyük Taarruz gibi savaşlara bizzat katılmış ve askeri dehası ile büyük başarılar kazanmıştır. Ancak bu büyük komutan hastalıklara karşı yürüttüğü savaşı ne yazıkki kaybetmiştir ve hayatında kaybettiği tek savaştır.
Sirozun nedenine baktığımızda ise yaşam tarzi faktörlerinin önemini açıkça görebiliriz; alkol, sigara alışkanlığı ve diğer hastalıkları nedeniyle kullandığı kinin ve benzeri ilaçlar, yoğun stress karaciğer hücrelerinde hasara yol açmıştır. Bu günlerde daha çok konuştuğumuz sağlıklı yaşam, sağlıklı yaş alma konseptinde hastalıkların pek çoğunun önlenebilirliğinin mümkün olduğunu görüyoruz. Beslenme alışkanlıkları, hareketsiz yaşam, obesite, trans yağların tüketimi, düzenli alkol tüketimi, sigara bağımlılığı, viral hepatitler, parazit infeksiyonları gibi nedenler yaygın olarak karaciğer hastalıklarına neden olmaktadır.
Alkol toksik bir madde olup, hepatositerde detoksifiye edilir. Bu süreçte etil alkol bazı özel enzim sistemleriyle asetaldehide dönüştürülür. Asetaldehid oldukça toksik bir maddedir, hücrelere direct zarar verir. Öte yandan bu maddenin diğer önemli bir etkisi de DNA da bozulmalara yol açması yani mutajenik etkisidir. Böylece hücrelerin DNA sında kırılmalara, mutasyonlara yol açarak kanser hücrelerinin oluşmasına ve sonuçta karaciğer kanserine yol açabilir (5). Düzenli alkol kullanımı olan bireylerin 90%-100% ünde alkole bağlı yağlı karaciğer (alcoholic steatosis); 10 -35% inde alkolik hepatit bulunmakta olup bu kişilerin 8 -20% inde hastalık siroza ve sirozlu hastaların 1 -2% inde de karaciğer kanserine yol açmaktadır.
İdeal olan hiç alkol tüketmemektir. Ancak tüketim yapılacaksa mutlaka orta derecli alkol tüketimi olarak Kabul edilen düzeyleri aşmamaya özen göstermek gerekir. Bu miktar kadınlar için günde 5 and 15 gram; erkekler için 5 to 30 gramdır. Genel olarak herhangi bir alkollü içecek ortalama 14 gram pür alkol içerir. Bir şişe şarapta (700 ml) ortalama 80 gram, bir şişe birada 20 gram bulunmaktadır (6). Daha önceki yıllarda özellikle Kuzey Amerika, Avrupa gibi sosyoekonomik düzeyi üksek olan ülkelerde sirozun nedenleri arasında ilk sırada alkol kullanımı bulunurken bugünlerde ilk sıraya alkole bağlı olmayan karaciğer yağlanması (nonalkolik yağlı karaciğer hastalığı NAFDL) ya da hastalığın bir sonraki evresi olan “nonalkolik steatohepatit” (NASH) yerleşmiştir.
NASH sonraki evrelerde siroza ve karaciğer kanserine ilerleyebilir. NASH gelişimi için kadınlar daha yüksek risk taşırlar ve bunun yanı sıra obesite veya fazla kilolu olmak, yaşlanma, yüksek kan kolesterol ve trigliserid düzeyleri, hipertansiyon, diyabet, göbek bölgesinde artmış yağlanma da hastalığın gelişimi için diğer risk faktörleridir. Diğer yandan sağlıksız diyetler; özellikle yüksek kalorili beslenme, trans yağların tüketimi, aşırı yağ tüketimi, ilaçlar, toksik maddeler de NASH gelişimine neden olabilirler (7). Küresel yetişkin nüfusun % 25’inde non alkolik yağlı karaciğer hastalığı (NAFDL) olduğu tahmin edimektedir. Küresel nüfusun %1,5-6.5’unda ise NASH hastalığı bulunmaktadır.
Coğrafi dağılıma bakıldığında ise NAFDL hastalığının Orta Doğu ve Güney Amerika’da en yüksek (genel nufusun yaklaşık %32si) civarında ve Afrika’da en düşük (genel nufusun yaklaşık %13 ünde) yaygınlığa sahip olduğu görülmektedir. Amerika Birleşik Devletleri’nde, NAFLD hastalarının yaklaşık % 25’inde NASH vardır ve bunların dörtte birinde de siroz vardır.
Ayrıca, çocuklarda ve ergenlerde NAFDL prevalansı giderek artmaktadır ve bu durum tüm çocukların yaklaşık% 3 ila% 10’unu ve gelişmiş ülkelerdeki obez çocukların üçte birinden fazlasını etkilemektedir. Oranlara baklıdığında sosyoekonomik düzeyi düşük olan Afrika ülkelerinde karaciğer yağlanmasının en düşük oranlarda olması dikkat çekici ve düşündürücüdür. (8). Siroz ve karaciğer kanseri gibi ciddi karaciğer hastalıklarının önde gelen nedeni ülkelere ve coğrafi bölgelere göre farklılıklar göstermektedir.
Viral hepatitler, özellikle Hepatit B ve Hepatit C siroz ve karaciğer yetmezliğinin diğer önemli nedenleridir. WHO verilerine göre Hepatit B prevalansı, Batı Pasifik Bölgesi ve Afrika Bölgesi’nde en yüksektir ve yetişkin nüfusun yaklaşık % 6.2 ne ulaşmıştır. Dünya Sağlık Örgütü (WHO) Afrika Bölgesi bölge müdürü, Dr Matshidiso Moeti, 2018 Dünya Hepatit Günü mesajında dünya çapında 323 milyon insana Hepatit B veya C virüsü bulaştığına dikkati çekti. Afrika’da Hepatit B ve C’nin 70 milyondan fazla insanı etkileyen sessiz bir salgın olduğunu; ve ne yazıkki kişilerin enfekte olduğunun bile farkında olmadığını belirtmiştir.
Yine aynı gün konuşan Nijerya Sağlık Bakanı Professor Isaac Adewole; karaciğer enfeksiyonunun global bir sorun olduğunu ancak Sahraaltı Afrikasını daha çok etkilediğini, Nijeryada genel nüfusta Hepatit B sıklığının % 11, Hepatit C sıklığının ise %2 olduğunu belirtmiştir. Yine Afrika ülkelerinde test ve tedavi olanaklarına erişim oldukça yetersizdir; 10 kişiden dokuzu hiç test yaptırmamıştır. Dünya genelinde her yıl 1.44 milyon kişi karaciğer enfeksiyonundan ölmektedir ve bunların 2/3 sinde karaciğer kanseri gelişmiştir.
Bu sessiz epideminin önüne geçilmelidir (9). Ülkelere ve coğrafyaya göre karaciğer hastalıklarının nedenleri farklılık göstermesine ragmen karaciğer hastalıkları kaynaklı ölümler tüm dünyada ilk sıralardaki ölüm nedenlerindendir. Karaciğer hücrelerinin muhteşem yenilenme kapasitesinden yararlanılarak karaciğer nakilleri, kök hücre çalışmalarıyla bu hastalığa tedavi seçenekleri oluşturulmaya çalışılsa da henüz ileri dönem karaciğer yetmezliklerinin kesin tedavisi bulunamamıştır. Tıpta her zaman aslolan profilaksi yani hastalıklardan korunmadır.
Dolayısıyla burada da korunma yöntemleri ön plana alınmalı ve ülkelerin ön plandaki ihtiyaçları göze alınarak karaciğer hastalıklarını azaltmaya yönelik aşı çalışmaları, kişilerin eğitimi, tıbbi hizmetlere erişimin sağlanması, sağlıklı yeme ve düzenli egzersiz alışkanlıklarının kazandırılması gibi önlemler alınmalıdır. Hepatit B aşınızı mutlaka yaptırmalı ve enfeksiyonlardan korunmada kabul edilen genel önlemleri karaciğer sağlığınız için de benimsemelisiniz.
Diğer bir önemli nokta beslenmenin düzenlenmesi, alkol ve sigaradan uzak durulmasıdır. Diyetinizde zeytinyağı, balık yağı, ceviz badem fındık gibi kabuklu kuruyemişler, kahve, yulaf, yeşil çay, sarımsak, üzüm, greyfurt, kaktüs meyvesi (Prickly pear), avakado, brokoli, yeşil yapraklı sebzeler özellikle semizotu, limon, papaya, kırmızı pancar, muz, havuç, domates gibi gıdalara yer vermeniz karaciğer sağlığınızı korumaya katkıda bulunur (10,11) .
Hedef sağlıklı yaş almayı başarabilmektir. Mitolojideki gibi ruhun ölümsüzlüğü karaciğerin ölümsüzlüğüyle ilişkili midir bilinmez ama sağlıklı bir karaciğer sağlıklı yaşam ve sağlıklı yaş alma ile doğrudan ilişkilidir. Sağlıklı yaşam güçlü bağışıklık sistemi, sağlıklı yaş alma konseptinin giderek daha çok benimsendiği ve yükselen değer olduğu bugünlerde karaciğerimizi korumak için sağlıklı beslenmeli, düzenli egzersiz yapmalı, toksik etki gösterecek her türlü ajandan uzak durmalı ve bulaşıcı hastalıklara karşı korunma yöntemlerini benimsemeliyiz. Son yaşadığımız Covid-19 pandemisi de bize göstermiştir ki sağlıklı olmak için global sağlık anlayışıyla sağlık politikalarının yönetilmesi gerekmektedir.
Sağlıklı birey ancak sağlıklı komşu, sağlıklı şehir, sağlıklı ülkeler ve sağlıklı dünya varsa mümkündür. Sağlıkla ve sağlıklı bir dünyada kalın…